25 Haziran 2008 Çarşamba

Kırmızı hap mı mavi hap mı?

Gerçeğin peşinden koşmak...

Çoğumuz için zor bir şeydir gerçeği aramak. O yolculuğa çıkmak... Hatta o yolculuğa çıkmayı istemek. Gerçekle mutsuz olmaktansa hayallerle yaşamayı tercih eder çoğu kişi. Kırmızı hapı almak her babayiğidin harcı değildir kısaca.

Gerçeğin peşine takılmak zordur dedik. Peki nedir bizi bu kadar gerçekten uzaklaştıran? Belki yolculuğumuzun sonunda göreceğimiz şeyden korkuyoruzdur? Ne bulacağız orada? Kaldı ki gerçeği aramak bile başlı başına korkutucu bir yolculukken, neden sonunda "gerçeğin mutsuzluğunu" bulma ihitmali olduğunu bile bile böyle bir riske girelim ki?

Peki gerçek nedir?

Gerçeğin peşine düşelim tamam da gerçek dediğin... Sahi nedir o?

(Bir not kağıdı alıyorum elime ve bir de kalem. Bir şeyler yazmaya başlıyorum. Sonra kağıdı kalemi masaya bırakıp kalkıyorum ve kapıdan çıkıyorum. Kağıtta bir not var: Gerçeğine ne olduğunu öğrenmeye gittim, gelicem)

4 Nisan 2008 Cuma

Bir şeyler yazmalıyım



Bir şeyler yazmalı...





Ama ne?





Bilmiyorum. Eskiden kelimelerle aram iyiydi. Hâlâ hatırımız vardır birbirimize ama nedense bir soğukluk girdi sanki araya... Ya da aslında ben sadece ne yazmam gerektiğini bilmiyorum. Kendimi mi yazayım kurmaca hikayeler mi buna karar veremiyorum.





Zaten Paradoksiya'da yaşayan birisi için kararsızlık tandık bir duygudur.





Paradoksiya...





Hangi güneş sisteminin kaçıncı gezegenindeyim bilemiyorum ama burada yalnızım. Antoine de Saint-Exupéry'nin aynı isimli o değerli kitabındaki kendi çizimindeki "Küçük Prens" gibi hissediyorum çoğunlukla... Gerçi benimle bu gezegende yaşayanlar da var. Ama hiçbiriyle iletişime geçemem. Çünkü onlar birer hayalet.



Belki ben de bunun gibi bir şeyler yazmalıyım? Küçük Prens ya da Momo gibi kitaplarda anlatılan çocuk masalları... Aslında çocuklar için olmayan çocuk masalları... Çocuklardan daha çok büyüklerin ihtiyacı var masallara.

Ya da belki Kinyas ve Kayra gibi karanlık hikayeler. Aslında ışığın tam da içinde olduğu hikayeler. Işık oradadır eğer bakmasını bilirsen. Ama genelde okuyanda "karanlık" kelimesini hatırlatır. Belki de yazarın ustalığı burada yatmakta, kimbilir? Çünkü birisinin olması için diğerinin olması gerekir. Karanlık varsa ışık da vardır. Gece varsa gündüz de vardır. Yanlış varsa doğru da vardır.


Neden bahsediyor bu adam diyeceksiniz...

Artık böyle oluyor bir şeyler yazmak istediğimde. Kendi etrafımda dönüyorum sadece. Ama inat ettim. Yazmayı bırakmamam lazım. Yazmayı bırakırsam o da beni bırakır diye korkuyorum ve beni terk etmesinden korktuğum tek şey de bu.

Eskiden bir şeyler çizebiliyordum. Bir gün evde bıraktım çizmeyi dışarıya çıktım. Geri döndüğümde gitmişti. Artık çizemiyorum.

Eskiden sinemayla ilgilenirdim. Bu defa evden de çıkmamıştım. Sadece mutfağa gitmiştim. Kendim de sinema dünyasına eserler bırakmak istedim. Ama başkalarının sayesinde sinemadan soğudum. Salona döndüğümde o da gitmişti. Artık izlemek için can atmıyorum ama izleyebilirsem iyi geliyor. Sıradan bir izleyici haline döndüm...

İyi müzikten hala anlıyorum. Müziği yakından takip ederdim eskiden. Çok uzun zamandır onla da ayrıyız. Ama bana bıraktıkları var. Onları dinliyorum. Güzelse değerini biliyorum. Ama bu topraklarda güzel müzik icra etmeyi bilmiyorlar. Bilenler de ya saklanıyor ya da ortaya çıkmalarına izin verilmiyor.

***

Şu an aklıma fantastik bir şeyler yazma fikri geldi. Fantastik hikayeler. İçine sembolik anlamlar yüklemediğim şeyler. Belki yazarım. Bir keresinde yazmıştım. Yine deneyeceğim.

***

Paradoksiya'da karar rüzgarları çk nadir eser. Ama eser. Belli belirsiz estiği için yukarıda yakaladığım rüzgarla verdiğim kararı uygulamazsam şaşırmamak gerekir.

***

Alıntılar da yapabilirim. Kitaplardan beğendiğim yerleri alıntılamak güzel fikir. Belki bu yüksek alıntı tepelerinden aşağıya yamaç paraşütüyle atlar gibi atlarım ve kendi kıyılarımı bulabilirim.


Paradoksiya çok ilginç bir yer... İleride daha çok anlatırım bu toprakları sanıyorum.